Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de araştırma geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi için Türkiye’nin dört bir yanında teknoparklar kuruldu. Kurulan bu teknoparklarda ise birbirinden kıymetli çalışmalar yapılıyor, Türkiye’nin dışa bağımlılığı her geçen gün azalıyor, katma değeri yüksek ürünlerimiz günden güne oluşuyor. Tüm bu güzel haberlerin peşi sıra, kuluçka ya da ön kuluçka aşaması olarak tabir edilen aşamada ise potansiyel sahibi birçok girişimci bu mücadelede yenik düşüyor. Elbette tüm girişimcilerin başarılı olabildiği bir dünya yok, ancak başarısızlıkta kuluçka merkezlerinin yapılanma biçimlerinin ve başarı parametrelerinin yanlış tanımlanmasının da önemli bir payı olduğunu düşünüyorum.
Süreci en başından alalım, genç bir girişimcisiniz hatta bir öğrencisiniz diyelim, cebinizde çok az paranız var ya da o da yok. Okuduğunuz üniversitenin ön kuluçka birimine gittiniz, size kanvas modellerinden, pazar analizlerine kadar birçok alanda eğitimler verecek ve eşsiz sunum yapma teknikleri öğreteceklerdir. Katıldığınız eğitimlerle kendinizi geliştirdiniz, geliştirdiniz, geliştirdiniz.
Bir sonraki aşamada TÜBİTAK’ından KOSGEB’ine birçok kuruma başvurmak üzere projeler yazmaya başlayacaksınız. Bu aşamadan itibaren artık telafuz etmeniz gereken sihirli sözcükleri öğrenmeye başlıyorsunuz. Bu sihirli sözcüklerle hazırladığınız sunumlar, yazdığınız projeler tüm elemelerden hızlıca geçmenizi sağlıyor, devlet destekleri alıyor, yarışmalarda başarı sağlayabiliyorsunuz. Zaten bu sihirli sözcükleri yeteri kadar öğrenememişseniz, yazdığınız projeler bir kenara atılıyor, yaptığınız sunumlar dikkate alınmıyor.
Sürecin bu şekilde işlemesinin en temel sebebi ise, kuluçka merkezleri için başarının parametresinin, derece alınan yarışmalar, kazanılan devlet destekleri olmasıdır. Bu durumun doğal bir sonucu da, girdikleri yarışmalardan başarı kazanmayı öğrenen, devletten hibe almakta zorlanmayan bir girişimci grubunun oluşmasıdır. Bu grup, teknoparkların yönlendirmesiyle yarışma yarışma dolaştırılıyor, 3-5 bin liralık ödüller aldıkça teknoparkların sosyal medya hesaplarını ve sene sonu istatistiklerini süslüyorlar. Gittikleri her yarışmadan övgülerle dönen, geleceği tasarlayacak beyinler olduklarına iyiden iyiye inanmış bu insanlar, bir yıl boyunca katıldıkları yarışmalardan düzenli olarak ödüller toplasalar da, fikirlerini asla prototip aşamasından öteye geçiremiyor, ticarileştirme aşamasını akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar.
En nihayetinde ise, mezun olup, düzenli maaş arayışına girdiklerinde, masa başı işlerinde, “Türkiye’de teknoloji geliştirilmez abiii, Amerika’da olaydık bak neler neler olurdu” diye söyleşen beyaz yakalılar yaratıyoruz. Peki burada problem gerçekten Türkiye’de Ar-Ge yapılamaması mı? Hayır, bu ülkede Ar-Ge yapılacak ortam da yetenek de var.
Peki tüm bunlarla birlikte, teknoparklardan kimse faydalanamıyor mu? Elbette faydalananlar var. Mesela bir grup “girişim danışmanı” var. Bunlar teknoparkların etrafına yapışıp kalmış kenelerdir. Bunları görmek isterseniz girişimcilere “başarılı sunum eğitimleri” veren tiplere, devlet desteği alacak cinste proje yazım eğitimi verenlere, teknoparkların düzenlediği yarışmalarda jürilik yapanlara bakın. Aralarında hemen 1-2 tane gözünüze çarpacaktır. Bunlar genellikle teknopark çalışanı değillerdir. Ancak teknoparkların hemen hemen her işine kendilerini bir şekilde eklemlemeyi başarırlar. Şekilden şekle girerler; bazen bir sunum eğitmeni, bazen girişim danışmanı, bazen mentor, bazen bukalemunumuzun başka hallerinde görürüz. Sorsanız “hayatında bir girşimi var mı” diye, asla riske girmemiştir. Peki, hiç başarıya taşıdıkları girişim olmuş mudur? Hayır. Yani girişim yapmaktan oldukça uzaklardır. Peki mentorluk yaptıkları bu projelere gerçekten inanıyorlar mı? Asla, mesela şöyle bir turnusol kullanabilirsiniz. Bu kişilere “yahu, bu projeye güveniyorsan, sen de bir miktar sermaye koy, ortak ol” derseniz, arkalarına bile bakmadan kaçacaklardır. Ancak devletten aldığınız hibeden kendilerine danışmanlık ücreti vermeniz karşılığında seve seve proje danışmanınız olacak, sizi “eşsiz” network’leri ile tanıştıracaklardır.
Özetle, girişimcilerin devletten aldığı üç beş kuruş ya bunların yanlış yönlendirmeleri ile çarçur oluyor ya da yanlış yöntemlerle başarıları değerlendirilen personeller, yeni girişimcileri de yanlış yönlendirmiş oluyorlar. Dönüp de sonuca baktığımızda ise, “çok başarılı” teknoparklar görmemize rağmen, çok başarılı girişim hikayeleri göremiyoruz. Yarışmalarda alınan başarılarla, devlet desteği alan projelerle teknoparkların başarılarıÂ gün geçtikçe artarken, birçok genç girişimcinin hayalleri ise yeni çalıştıkları şirketin kahve aralarında iş arkadaşlarına anlattıkları gençlik hataları olarak kalıyor. Başka bir bakış açısıyla, çok başarılı girişim hikayelerinde teknoparkların paylarını göremiyoruz.